“`html
Antioksidan Efsanesi: Bilim Dünyasında Yeni Bulgu
Salonda, izleyicilerin dikkat kesildiği bir an var. Kürsüde bir bilim insanı, bizleri büyüleyici bir hikaye ile karşılıyor.
Bilgilendirici bir dil kullanıyor.
Her kelimeyle, bizleri şaşkınlık içinde bırakıyor.
Çünkü, hayallerimize yön veren 85 yıllık bir miti, bilimsel verilerle sorgulatıyor.
Gündemde, sağlığımızla ilgili büyük bir tartışma olan antioksidanlar var…
Antioksidanlar Üzerine Söylenenler
Sağlık alanında uzman kişilerden 30 yıl boyunca duyduğumuz bilgileri hatırlayın.
“Serbest radikallerin yol açtığı hücresel hasarları önlemeye yardımcı olan maddeler.”
Özetle, inandığımız görüş şuydu:
“Antioksidanlar, hücreleri kanser ve kalp hastalıkları gibi risklere karşı korur…”
Bu maddeler, özellikle kanserle savaşan bir “kalkan” olarak değerlendiriliyordu, değil mi?
Antioksidanlar adeta süper kahraman gibi bir rol üstlenmişti.
Bir yaban mersini efsanesi var, unutmayalım.
Sabahları bol bol tüketin, deniliyordu.
Çilek, ahududu, lahana…
Bu Efsane Yok Oldu
Bu antioksidan efsanesi, birkaç gün önce yerle bir oldu.
1940’lı yıllarda keşfedilen antioksidanların, 85 yıl sonra sorgulandığı bir gerçeği öğrendik.
Bu bilgiyi paylaşan, tanınmış bir bilim insanı.
Genetik alanında çalışmalar yürüten, 26 Nobel ödülü kazanmış bir üniversitenin gen araştırmaları bölümünde liderlik yapıyor.
Olayı daha iyi anlayabilmek için, önceki geceye geri dönmemiz gerekiyor.

Doç. Dr. Kıvanç Birsoy
Vehbi Koç Ödülleri: İkinci Başarı
Bu yıl Vehbi Koç Ödülü, Doç. Dr. Kıvanç Birsoy‘a verildi.
Bu ödül, Koç Üniversitesi Rahmi Koç Bilim Ödülü’nden sonra, bir Bilkent mezununa kazandırıldı.
İzmirli hemşehrim Doç. Birsoy’a büyük başarılar!
Ödül gerekçesi şu şekilde açıklandı:
“Kansere etki eden yolları araştırmak.”
Amacını, az sayıda bilim insanının bu kadar basit bir dille ifade edebildiğini duyuyoruz.
24. Vehbi Koç Ödülünü Doç. Kıvanç Birsoy kazanmıştır.
“Michaelangelo, mermerin içindeki ışığı gördü, biz de genlerin içindeki potansiyeli keşfetmeye çalışıyoruz.”
Doç. Birsoy, Michelangelo’dan ilham alarak şöyle diyor:
“Ben mermerin içindeki ışıksı görün.”
“Biz de genlerimizdeki ışığı açığa çıkarmaya çalışıyoruz.”
“Amaç, besinlerin metabolismaya olan etkilerini incelemek.”
“Normal Bir İnsan Yılda Bir Ton Yakıt Kullanıyor”
Bir insanın kanında ortalama 5 bin çeşit gıda maddesi bulunuyor.
Yılda yaklaşık 900 bin kalori harcıyoruz.
Bir ton yakıt demek, oldukça etkileyici değil mi?
Bu kalori için elbette besine ihtiyaç var.
“Her Organ Farklı Besinleri Sever”
Burada ilginç bir bilgi daha var:
“Her organın farklı bir besin tercihleri vardır. Örneğin, beyin şekeri severken, lenf bezleri kolesterolü tercih eder.”
Bu noktada, tümörlere geçiyor:
“Tümörler de organlardır. Ancak, diğer organların aksine, vücut sinyallerini dinlemezler.”
Tümörlerin Besin Tercihleri
Tümörlerin özel bir özelliği de var.
Onlar, geldikleri organların beslenme alışkanlıklarını hatırlıyorlar.
Bu noktada, herkesin dikkatini çeken çarpıcı bir açıklama yapılıyor.
“Tümörlerin En Çok Sevdiği Besin Antioksidanlardır”
Tümörler, antioksidanlara bayılıyorlar.
Yani bizim sağlıklı sandığımız antioksidanlar, aslında kanser hücrelerini besliyor ve büyümelerine yol açıyor.
Kanserli hücreler için faydalı olduğu düşünülen yaban mersinini tüketirken, aslında kanserin büyümesine katkı sağlıyorsunuz.
Doç. Birsoy, araştırmalarının sonucunu net bir şekilde açıklıyor:
“Kanser aşamasına geçildiğinde antioksidanların faydası yok, aksine zararı olabiliyor.”
Bu sözler tüm salonda derin bir sessizlik yaratıyor.
85 yıllık bir yaban mersini miti bir anda yerle bir oluyor.
Törendeki Misafirlere Sorular
Vehbi Koç ödül törenlerine katılan davetliler, her yıl biraz daha yaşlı bir görünüm sergiliyor.
Böylesine ilginç bir sunum karşısında, doğal olarak şu soruyu soruyorlar:
“Acaba bu araştırmalar, ileride bize bir fayda sağlayacak mı?”
Doç. Birsoy, “15-20 yıl içinde bu çalışmaların sonuçlarını göreceğiz.” yanıtını veriyor.
Artık kanserli hücreler üzerinde antioksidanların etkisini bilmek önemli değil mi?
Önde yeni nesil bir bilim insanı var.
Bilimsel katkılarını merak ediyorsanız, Google Scholar üzerinden çalışmaları hakkında bilgi edinmek mümkün.
Ne kadar çok yayını olduğunu görmek, gerçekten ilginç olacaktır.
Karşıyakalı Olmanın Getirdiği Farklılıklar
Benim hemşehrim hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.
İzmirli olduğunu söylemesine rağmen, o kendini “tipik bir Karsiyakalılı” olarak tanımlayabilir.
Bir İzmirliden tipik Karsiyakalının özelliklerini düşünmesini istiyorum.
Türkiye’nin en Atatürkçü bölgesi burasıdır.
Girit göçmenlerinin gözdesi bir semt.
Bunun yanında, Namık Kemal Lisesi öğrencileri içinse en büyük rakip olarak görülen bir bölge.
Karsiyaka, Türkiye Basketbol Ligi’nin önde gelen takımlarından birine sahiptir.
İzmir Fen Lisesi’nden Gelen Başarı
Doç. Birsoy, İzmir Fen Lisesi’nden mezun.
“Hayatımda tanıdığım en zeki insanlarla orada tanıştım.” diyerek ifade ediyor.
Ailesi tıp okumasını istemiş ama o tek bir tercih yaparak Bilkent Üniversitesi’nin genetik bölümüne başvurmuş.
Tek Tercih ve Anneden Gelen Tepki
Tek bir tercih ile üniversiteyi kazanması annesinin gözyaşlarına neden olmuş.
“Annem, üzüntüden gözyaşlarına boğuldu,” diyor ve ekliyor:
“Bu ödül dolayısıyla Vehbi Koç Vakfı ve seçici kurula teşekkür ediyorum. Umarım bu başarı, annemin ve babamın üzüntüsünü gidermiştir.”
Tek bir tercihle başlayan bu yolculuk, onu günümüzün tanınmış gen araştırmacılarından biri haline getirmiştir.

Doç. Dr. Kıvanç Birsoy
Bir Bilim İnsanının Tercihleri
Lisansüstü çalışma için New York’ta Roosevelt Üniversitesi’ni tercih etti.
Oysa Harvard ve Yale’den teklifler almıştı.
Prof. Gökhan Hotamışlıgil, onu Harvard’daki araştırma laboratuvarına almak istemişti.
Ancak o, Roosevelt Üniversitesi’ni seçti.
Herkesin aklına, bir bilim insanı Harvard’ı nasıl reddedebilir sorusu geliyor.
Cevabı oldukça ilginç:
“Bir mantık seçimiydi, ama duygusal bir karardı.”
Bu düşünce bana da çok anlamlı geliyor.
“Her gün Nobel kazanmış insanlarla birlikte öğle yemeği yiyorum”
Peki, duygularının yönlendirdiği Roosevelt Üniversitesi nasıl bir yer?
İlginç bir üniversite…
Lisans eğitimi vermiyor; yalnızca lisansüstü ve araştırma odaklı.
Küçük bir üniversite ama 26 Nobel ödulusuna sahip.
“Düşünebiliyor musunuz? Nobel kazanmış bilim insanlarıyla birlikte çalışıyorum. Onlarla öğle yemekleri yiyor, kahve içip sohbet ediyorum.” diyor.
Birsoy, o üniversitenin “Metabolik Düzenleme ve Genetik” bölümünün başkanlığını üstleniyor.

Roosevelt Üniversitesi
Nobel Ödülü Kazananların Ortak Sorusu: Neden Meyve Sinekleri Ölüyor?
Yemekleriyle ve sohbetleriyle Nobel ödülü kazanmış bilim insanlarının ortak bir özelliğini gözlemledim;
“Hepsi meraklıdır.” diye belirtiyor.
Basit sorularla başlayarak büyük keşiflere imza atıyorlarmış.
Örneğin, insanlar neden ölüyor?
Meyve sinekleri de ölüyor.
O halde, önce onlara bakalım.
Ömer Koç, Son İki Yıldır Halka Açılıyor
Vehbi Koç Ödülleri, dünden bugüne gelen bir klasik haline geldi.
Davetlilerin çoğu birbirini tanıyor.
Açılış konuşmasını Koç Holding CEO’su Ömer Koç yaptı.
Ömer Koç, Türkiye’deki aile holdingleri arasında en başarılılardan biri olarak dikkatimi çekiyor.
Kültürel hayatı iş hayatıyla güzel bir şekilde harmanlıyor.
Türkiye’nin en iyi Osmanlı ve modern sanat koleksiyonerlerinden biri.
Önceki eserleri, dış dünyaya kapalıydı, fakat son yıllarda başarılı sergiler ile sanatı dışa açmaya başladı.
Koç ve Sabancı Ailelerinin Davetlerindeki Ortak Unsurlar
Koç ve Sabancı davetlerinde dikkat çeken bir detay var.
Uzun yıllar boyunca, Türkiye’nin en büyük iki holdingi arasında sert bir rekabet yaşandı.
Ama aileler, bu rekabeti her zaman büyük bir “fair play” anlayışı ile yürütmeyi başardı.
Geçtiğimiz yaz Akbank’ın kuruluş yıldönümünde Ömer Sabancı’yı da görmüştüm.
Önceki akşamda ise Sabancı Holding CEO’su Güler Sabancı ve Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı da oradaydı.
Davetlerdeki Siyasetçiler, Medya Mensupları ve İş İnsanları
İş dünyasından kimlerin olduğunu tam olarak bilemiyorum.
Gördüğüm isimler arasında Sema ve Aydın Doğan; Arzuhan ve Mehmet Ali Yalcıntaş; Ayşegül ve Ömer Dinçkoek bulunuyordu.
Gazeteci olarak NOW TV’den Doğan Şentürk; Sözcü TV’den Özlem Gürses; Halk TV’den İsmail Küçükkaya; Oksijen’den Elif Ergü; bağımsız Youtuber olarak Şelale Kadak; Fast Company dergisinden Rauf Ateş ve Talat Yeşiloğlu; Ekonomim’den Gila Benmayor görebildiğim kişilerdi.
Siyaset camiasından da eski Başbakan Yardımcısı Hüseyin Özkan ve Eskişehir’in unutulmaz eski Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen davette yer aldı.
Bir an, Boğaziçi Üniversitesi eski Rektörü Prof. Üstün Ergüder ile sohbet ettim.
Konu elbette Boğaziçi’nin düşüşüydü.
Üniversitenin bu durumu ne kadar daha sürecek, merak ediyorum.
Gelecek günlerde Boğaziçi ile ilgili ilginç bir yazı kaleme alacağım.
Koç Davetlerinin Üç Önemli Özelliği
Koç davetlerinin bende en çok beğendiğim üç özelliği var.
Sunumlar ve konuşmalar oldukça kısa.
Sonrasında ise açık büfe ikram ediliyor.
Divan, her tören için harika menüler oluşturuyor.
Çeşit konusunda ise oldukça zenginler.
Bazı kısıtlamalarım nedeniyle burada sadece az sayıda peynir tadabiliyorum.
Bir gün mutlaka Divan’a gitmeliyim.
Elbette en çok hoşuma giden, jüri kalitesi ve ödüllendirilen bireylerin bilimsel başarıları.
Ödül alanların görüntüleri ekranlarda yansıtıldığında içimden şu düşünceler geçiyor:
“Bu törenler adeta Nobel yolu gibi görünüyor.”
Törenden Ayrılırken Ömer Koç’un Hatırlattığı Sözü
Saat 21:00 sularında törenden ayrılırken aklımda Ömer Koç’un bir sözü kalmıştı.
Vehbi Koç’un şu sözüne atıfta bulundu:
“Ülkem varsa ben de varım; demokrasi varsa hepimiz varız…”
Ben de ekledim:
Demokrasi yoksa biz neyiz, değil mi?
Özellikle de yargı adaleti yoksa…
Necip Fazıl’ın dediği gibi…
Kendi ülkemizde parya mıyız yoksa?
“`
More Stories
Ubisoft kan kaybediyor!
Intel’den AMD ve Nvidia’ya sert güvenlik eleştirisi: Ciddi açıklara sahipler!
Epic’te toplam oyuncu sayısı ve ne kadar harcadıkları açıklandı